29 Ağustos 2011 Pazartesi

Wolverine - Communication Lost

5 sene aradan sonra çıkardıkları, toplamda 11 şarkıdan oluşan Communication Lost albümüne hayran kalmamak elde değil. "Downfall" ile atmosferi sonuna kadar hissettiren, "Poison Ivy" ve "Your Favorite War" gibi parçalarla iç acıtan, "A Beginning" parçasındaki gibi kasvetli atmosferleri ile öldürücü bir albüm.

Albüm hakkında anlatacak çok şey olduğunu düşünüyorum. İlk paragraf sadece bir kısmıydı. Albüm genel anlamda Still'in saf tarafı ile Cold Light of Monday'in karanlık yüzünü kendi yapısı içinde birleştirebilmiş bir albüm. Fakat bu bahsettiğim iki albümden de daha profesyonel, prodüksiyon açısından daha derin, akustik ve atmosfer bakımından daha yenilikçi. Davulların bu atmosfer ve akustik arpejler ile uyumu, albümü akıcı ve kendi içinde bütünleştirici yapıyor. Cold Light of Monday'de daha yoğun olarak kullandıkları küçük elektronik öğeler parçaların diplerinde dolaşıyor. Albümün giriş parçası olan "Downfall" Cold Light of Monday albümünün kasvetini geri getirirken, albüm "Into the Great Nothing" parçası ile ne kadar derin bir melodi anlayışına sahip olduğunu gösteriyor. Bu derin melodi anlayışındaki en önemli unsur, Stefan Zell'in bu albümdeki müthiş performansı. Buna bir de ek olarak keman ve piano partisyonlarını eklediğinizde şaşkınlık içinde dinleyebileceğiniz bir albüm ortaya çıkıyor. Burada miksajın önemi oldukça büyük. Enstrümanlar arasındaki ses ayrımları diğer albümlere göre oldukça belirgin.

Albümün kendi içinde ne kadar bütüncül bir albüm olduğunu "Poison Ivy'den" "Your Favorite War" parçasına geçişte oldukça hissedebiliyoruz. Her ne kadar klavyelerde Andreas Baglien yerine Per Hendriksson da olsa "Your Favorite War" parçasının girişinde The Window Purpose'daki "His Cold Touch" parçasının duygusunu hissediyorum. Tonlama açısından farklı ama aynı hüznü veriyor. Bu da aslında Wolverine'nın ne kadar kendine has bir grup olduğunu kanıtlıyor.

Albümün sadece birkaç noktasında gitar solosu duyabiliyorsunuz. Bu noktalardan biri de "Embrace". Bu parçada aynı zamanda Stefan Zell'in belki de müzik hayatındaki en muhteşem ve kusursuz yaptığı vokal performansı mevcut. Albümün göbeği denebilecek bölümü ("Embrace", "Pulse" ve "What Remains" parçaları) hüznü ve kasveti aynı zaman diliminde size hissettirebilen bir bölüm. Bu bölümden sonrası ise albümün kopuş bölümü. "In Memory of Me", "In the Quiet Dawn" ve albüme de ismini veren "Communication Lost" albümün tepe noktası. Tepe noktası olmasındaki en büyük pay da synthler ve piano - keman işbirliğinin.

Wolverine gelişim sürecinde inanılmaz bir noktaya geldi. Bu albümü iyi dinleyen herkes bunu görebilir.

Songs / Tracks Listing

1. Downfall
2. Into The Great Nothing
3. Poison Ivy
4. Your Favourite War
5. Embrace
6. Pulse
7. What Remains
8. In Memory Of Me
9. In The Quiet Of Dawn
10. Communication Lost
11. A Beginning

Albümü buradan satın alabilirsiniz.

Albümü buradan dinleyebilirsiniz.

Detaylı bilgi için buraya.

13 Aralık 2010 Pazartesi

When Day Descends - s/t

Australia'nın Tasmania adlı küçük bir bölgesinden çıkan bir müzik grubu. 2010 yılında çıkan, grupla aynı adı taşıyan albümleri When Day Descends bu yazımın konusu. Albüm 10 dakikanın aşağısında olmayan 5 tane parçadan oluşuyor. Her parçanın kendi içinde büyük bir anlamı var. 2005 yılındaki Transcends albümünden en büyük farkı, müziğin içinde vokalin olması. Transcends albümündeki gibi parçalar gene arpejler üzerine kurulmuş. Fakat bu sefer daha sert bir yapı göze çarpıyor. Müziğin temellerinde yatan Opeth müzik yapısı hala devam ediyor. Bu albümde daha az da olsa orta çağ folk müziğinden kopan Ulvervari akustik düzenlemeler ayrıca göz çarpan unsurlardan bir tanesi.

Önemli olan noktalardan bir tanesi tabii ki vokal. Çünkü grup, ilk defa bu albümde vokal kullanıyor. Müziğin sadeliğine uygun bir şekilde vokal partisyonları var. Yer yer jazzvari, yer yer avande garde'a yakın bölümler sezebilirsiniz. New Bell adında ki ilk parçadan itibaren o Opeth havasını albüm size veriyor. Ritm ve melodi gidişleri oldukça benzer. Tabii müziğin katmanlarının altında yürüyen hammond kullanımlarını unutmamak gerek. Ne zaman müziği dinlerken hammondların kullanımına dikkat etsem Anekdoten aklıma geliyor. Sound yapısı olarakta Anekdoten ile benzerlikler göstermiyor değil. Mat ve pürüzlü bir yapısı var. Her ne kadar duygusallık olsa da bir yerde mutlaka bir kirli taraf buluyorsunuz. A Fragile Disguise ile birlikte Ulver Kveldssanger albümünün yapısını oldukça hissedebilirsin. Orta Çağ folkunu andıran çoklu vokaller ile birlikte yürüyen klasik gitar arpejleri. Burada ki fark müzik daha canlı bir halde. Katatonia'yı andıran, süre giden melodiler içinde betimlenmiş. Parçanın içindeki duygu dönüşümleri minimal yapıyı bozmayan bir biçimde yerleştirilmiş. Bu parçada hammond kullanımı oldukça müziğin temelinde yer alıyor. Bir yandan da karanlık arpejler.

Albüm kapağına biraz olsun değinmek istiyorum. Müziğin minimal yapısı albüm kapağında da vücut bulmuş. Müziğin kasvetli yapısı kapağa da yansımış. Aslında bir yandan albümde bulunan esnek yapıyı kapağın tasarımında da görüyoruz. Siyah üzerine oluşturulmuş bir beyaz leke ve o lekenin neye benzediği size bırakılmış. Albümdeki müziğe hangi gözle bakıyorsanız, kapağına da aynı bakış açısıyla bakıp gördüğünüz şekil değişebilir.

Songs / Tracks Listing

1. New Bell (11:15)
2. A Fragile Disguise (11:36)
3. Where Trees Die Alone (12:08)
4. White Feathers (10:05)
5. Comrade (10:13)

Line-up / Musicians

-Dave Caswell / Guitars
-Linton Tuleja / Drums
-Liam Constable / Guitars, Vocals

Albümü buradan satın alabilirsiniz.

Albüm hakkında bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

23 Kasım 2010 Salı

Newbreed - Child of the Sun

Child of the Sun, Newbreed adlı Polonyalı grubun ikinci albümleri. Depresif bir melodi anlayış ile oldukça mat soundlar içinde yürüyen gitar riffleri albümün temel alt yapısını oluşturuyor. Sekiz şarkıdan oluşan albümde, parçalar ortalama dokuz dakika. Albümde tekniğin, Opeth, Still Life dönemini andıran derin akustik partisyonlarla birleşimi göze çarpıyor.

Albüm atmosfer olarak sizi daha ilk parçanın, ilk dakikasından itibaren içine almaya başlıyor. Giriş parçası olan So Far Away from Here albümün genelinde olacak olan o kasvetli melodik yapısını hissettiriyor. Opeth'in Still Life döneminde yavaş yavaş yükselen, atmosferi yavaş yavaş müziğin içine yerleştiren yapısını burada hissedebilirsiniz. By the Sea parçasının ortalarından itibaren de atonal arpejlerin, derin elektronik ritm yapısı ile albüm daha alternatif bir hal alıyor, albümün karamsarlığı hiç bir zaman bitmiyor. Birçok Polonyalı grubun kanında dolaşan Riverside müzik yapısı bu grupta da var fakat daha karamsar ve içinde daha farklı öğeleri birleştirmeyi başarmış bir şekilde. Sound olarak Riverside kadar parlak bir sound yok. Votum grubunun sounduna daha yakın görüyorum soundlarını. Innocence parçasında Opeth'in akustik yüklü parça yapısının Tomasz Wolonciej'in Duda tarzı vokalinin birleşimi net olarak görülüyor. Albümü ikiye bölen ama aynı zamanda da birleştirici bir özelliği var parçanın. Horizon parçası ile duygusallık biraz sıyrılıp o kaotik havalarına geri dönüyorlar. Bu parçada gene Opeth müziğinin gidişatını hissedebilirisiniz. Opeth'teki dolgun sound yok fakat müzikteki inişler ve çıkışlar açısından benzerlik gözleniyor. Riff üzerine kurulu daha teknik tarafların olduğu aşikar. Özellikle bu parçada teknik rifflerin, atonal gitar soloları dikkat çeken başka bir etmen. Green Hill Top ile birlikte ilk defa Ulver'in son dönemlerini andıran vokal teknikleriyle oluşturulmuş bir atmosfer çıkıyor karşımıza. Her parçada olduğu gibi burada da akustik yapı parçayı yürüten unsur olarak kullanılmış. Solo açısından rock tabanlı sololar hakim. Butterfly Colours'ta By the Sea'de gördüğüm atonal bölümlerin daha da derin halini görebiliriz. Buradaki vokal tarzının şizofrenik durumunun büyük etkisi var.

Vokale ayrı bir paragraf açacak olursak. Albümün birkaç yeri dışında vokalin genelde farklı kurgular içine girmediğini görebiliriz. Teknikten ziyade atmosfer olarak müziğin içinde yer aldığını söyleyebilirim. Aslında müziğin gidişatı da buna pek izin vermiyor. Davul soundu bakımından oldukça melodik olduğunu söyleyebilirim. Son dönem Katatonia, Great Cold Distance ayarında davullar duyabilirsiniz.

Son olarak; Mindflow, Thought Chamber, Pantommind kadar beni vuran, etkileyen bir grup değil. Fakat Polonyanın o soğuk, karanlık tarafını seviyorsanız kesinlikle dinlemeniz gereken bir albüm diyebilirim. Albümde elektronik, atonal jazz tabanlı çok farklı elementlerle karşılaşabilirsiniz.

Songs / Tracks Listing

1. So Far Away From Here (9:28)
2. By the Sea (9:32)
3. Red (8:33)
4. Innocence (2:33)
5. Horizon (7:18)
6. Green Hill Top(09:17)
7. Child of Sun (Instrumental) (9:24)
8. Butterfly Colours (7:48)

Line-up / Musicians

- Tomasz Wolonciej / vocals,guitars
- Piotr Bialkowski / guitars
- Stanislaw Wolonciej / drums,bass,keys

Albümü buradan satın alabilirsiniz.

Grup hakkında bilgi buradan edinebilirsiniz.

12 Kasım 2010 Cuma

Red Circuit - Homeland


Alman grup, Red Circuit'ın ilk albümünden üç yıl sonra çıkardıkları Homeland albümü bu yazımın konusu olacak. Almanya'dan çıkan progressive metal gruplarda, değişik bir anlayış olduğunu daha önceki yazılarımdan birinde de belirtmiştim. Vanden Plas tarzı melodi kurguları seviyorsanız, bu grubu seveceğinizden şüphem yok. Vanden Plas'ın prodüksiyonunda yer alan Markus Teske'nin burada ki önemi oldukça fazla tabii ki. Agresif rifflerin, duygusal akustik ve melodilerle birleşimi var albümde genel olarak. Artı olarakta senfonik düzenlemeler.

Albüme de adını veren Homeland parçasında o senfonik düzenlemeleri duyabilirsiniz. Rifflerin senfonik öğeler ile bağlantısı kusursuz bir şekilde yapılmış. Gitar soloları bakımından oldukça tatmin edici. The World Forgotten Sons parçası ile albümde ki pianoların öneminin oldukça arttığını görebiliyoruz. Piano ve vokal melodileri oldukça etkili kurgulanmış. Bu açıdan Vanden Plas ile benzerlik gösteriyor diyebiliriz. Albümde karanlık melodi kurgularını da ihmal etmemişler özellikle üçüncü parça olan Sun of Utopia'da. Somapala'nın burada ki ses tonu bu karanlık havayı daha da derinleştirir nitelikte. Parçaları genellikle vokal melodileri ve arka planda yer alan Synthler taşıyor. Bunların üstüne bir de klavye ve gitar atışmaları gelince güzel bir tablo çıkıyor karşımıza. Avrupalı progressive metal gruplarında olan melodi yoğunluğu bu grupta da su yüzüne çıkmış durumda. İlk albüm olan Trance State albümüne göre sound ve düzenleme olarak kendilerini geliştirmişler. Prodüksiyon'da bulunan Markus Teske ve Andy Kuntz'un Vanden Plas'taki gelişimlerini buraya da yansıtmış olmaları mutluluk verici.


Akustiklerin önemi bu albümde çok büyük. Albümde genel olarak yavaş yavaş yükselen bir yapı var ve bu yapı içinde, akustiklerin büyük bir rolü var. Yer yer 70'leri andıran organ tonlar kullanılmış. Rifflerin arkasına güzel bir hava kattığını düşünüyorum. Özellikle Absinth parçasında gitarlarla birlikte melankolik bir hava sağlamış. Yırtıcı rifflerin arasına giren mükemmel gitar soloları mevcut. O, bu gruplar içinde klasik haline gelmiş melodik havayı bozmadan konulmuş. Kısa ama etkili sololar bulunuyor. Farklı elektronik sound denemeleri de yer yer var. Özellikle Fall İnto Skies parçasında duyabilirsiniz. Somapala bütün parçalarda mükemmel bir iş çıkarmış. Hem atmosfer içinde hem de sert bölümlerde tam görevini yapmış. Burada tabii ki davulun tonlamasını da es geçmemek lazım. Agresifliği ve akıcılığı sağlayan bir tonlama söz konusu tabii ki gitar riffleri de burada büyük paya sahip ama çok teknik davullar olmamasına rağmen, davul o akıcılığı çok iyi sağlıyor. Fakat bu albümün gizli silahı kesinlikle klavye ve synth kurguları. Baslara bakacak olursak. Çok ön plana çıkan bir bas şekli yok. Daha çok sound'u destekleyici biçimde kullanılmış.

Bu albümü alıp dinlediğiniz zaman kesinlikle pişman olmazsınız diye düşünüyorum.

Songs / Tracks Listing

1.Homeland
2.The World Forgotten Sons
3.Sun Of Utopia
4.Eyes Of A Child
5.Absinth
6.Fall In The Skies
7.Healing Waters
8.Canonize Your Sins
9.See The Light
10.You Can Sleep While You're Dead

Line-up / Musicians

Chitral "Chity" Somapala - Vocals
Christian Moser - Guitars
Markus Teske - Keyboard, Programming
Tommy Schmitt - Bass
Andy Klein - Drums

Produced by Markus Teske and Andy Kuntz

Albümü buradan alabilirsiniz.

Albümü buradan dinleyebilirsiniz.

7 Kasım 2010 Pazar

Pantommind - Lunasense


Bulgaristan'dan bu grupla birlikte Mystica'yı da dinlemiştim, o da beni aynen bu grup gibi riff açısından etkileyen gruplardan biriydi. Balkanlardan böyle gruplar çıkması sevindirici gerçekten. Bulgar grubun ilk albümden tam dört yıl sonra 2009 yılında çıkardığı ikinci albüm olan Lunasense beni şaşırtan albümlerden biri oldu. Shade of Faith albümünde de mükemmel bir organize müzik anlayışı vardı ama bu albümde daha agresif bir yapı var. Dört sene sonra çıkardıkları ikinci albümde virtüöz yapı daha da derin bir hal almış. Hatta albümün daha başlarındaki introda kendini gösteriyor. Bu açıdan daha önceden de yazısını yazdığım Thought Chamber'a benzetmiyor değilim.

O virtüöz yapı daha karanlık, agresif bir yapıyla birleşince mükemmel bir albüm ortaya çıkmış. Bunda Tony İvan'ın yapmış olduğu doomvari vokallerinde etkisi var. Daha ilk parça olan Transmission Part I'da ne kadar enstrüman yüklü bir albüm olabileceğini gösteriyor. Buradaki melodi alt yapısı synth ile oluşturulmuş. Gitar sololarındaki akıcılık ve duygusallık, parçanın doğu ezgili bir melodi koymasını engellemiyor. Aslında albümün başlama noktası Erasable Tears diyebiliriz. Çünkü ilk girişteki enstrümantel parça farklı kurgulanmış. Albümün daha sonra gelecek olan aynı isimde ki Transmission Part II ise DT yapısında olan enstrümantel seri gibi değil. Parça, etkili piano ve synth iş birliğiyle kotarılmış. Akustik arpejler açısından Fates Warning'i andıran yerlerin olması özellikle Sandglass parçasında, albümün karanlık yapısını ortaya çıkarmış. Dark Prog dediğimiz tarza yaklaşacak kadar bir riff yapısı var. Wolf'da riff ve pionaların işbirliği ile hissedilen o kasvet Sandglass'ta akustik arpejlerle çok daha fazla hissedilir durumda. Davulların parçalardaki geçişleri bambaşka bir hava katmış. Sanki böyle daha latinvari tomların, karanlık melodi anlayışıyla birleşimini geçişlerde kullanmışlar. Bu da grubu ilginç kılan noktalardan biri. Tony İvan'ın buradaki ses aralığını bu kadar etkin kullanması da bu havayı daha biraz daha kıran bir etken olarak kullanılmış.

To Days of Old parçasından sonra açıkçası albümdeki riff değişimi gözlenebilir, daha Psychotic Waltz alt yapılı riff yapısına geçiş var. Tony İvan'ın özellikle Blank parçasındaki agresifliği albümün patlama noktalarından birisi. Ayrıca bu parçadaki Malmsteenvari soloların, rifflerin arasına bu kadar iyi yedirilmesi etkileyici gerçekten. Bu parçada dahil olmak üzere birçok parçada duygusallık yoğun olarak hissediliyor ama aynı zamanda da bir kasvet ve agresiflik var. Shade of Faith'in o melodik yapısı burada agresifliğe bırakmış kendini. Transmission Part II, albümün devamlılığında çok önemli bir rol oynuyor. Gitarlardaki sweapli, neo klasik yapıyı albümün birkaç yerinde hissedebilirsiniz. Özellikle bazı yerlerde vokallerin altında saklanmış bir biçimde yerleştirilmiş.

Bu albümde en ilgi çeken nokta akustik gitarlarla oluşturulmuş o karanlık, kasvetli hava oldu. Tony İvan'ın katkısıyla birlikte albümün son parçasında elektronik soundlar az olsa bile var. Daha önce "Conception Flow" albümünde gördüğümüz Roy Khan'ın vokal tekniği yer yer denenmiş. Vokallerdeki birkaç duygunun bir araya gelmesi gibi. Albümün son parçası olan I'll Never Be The Same'in sonundaki etkili melodi oluşumu, sanki bazı filmlerin sonunda yazan To Be Continued dermiş gibi.

Bundan sonraki albüm için dört yıl beklemeyiz umarım.

Songs / Tracks Listing

1. Transmission Part I (instrumental) (4:00)
2. Erasable Tears (4:23)
3. Wolf (6:16)
4. Sandglass (5:51)
5. Letter To No One (5:08)
6. To The Days Of Old (5:08)
7. Blank (6:43)
8. Transmission Part II (instrumental) (2:43)
9. My Home (Into Infinity) (5:53)
10. I'll Never Be The Same (6:00)

Line-up / Musicians

Tony Ivan / lead,backing vocals
Pete Christ / electric and acoustic guitars,bass,piano,backing vocals
Peter Vichew / guitars
Sunny X / keyboards
Drago / drums,percussion,backing vocals

Albümü buradan satın alabilirsiniz.

Albümü buradan dinleyebilirsiniz.

5 Kasım 2010 Cuma

Novact - Tales From The Soul (2005)


Hollanda'dan çıkan gruplardan biri Novact. 2005 yılında çıkan ve tek albümleri olan Tales From The Soul albümü de bu yazının konusu olacak. Öncelikle şunu söylemeliyim. Bu grup diğer progressive gruplardan çok rahat bir şekilde ayrılacak özelliklere sahip. Her açıdan kendini diğer gruplardan farklı kılıyor. Progressive müziğin teknik kısmında olmaktansa daha minimal kısmında olmayı yeğlemiş gruplardan biri. Bunu ben daha önce Threshold'un Dead Reckoning albümünde gördüm. Hatta bu progressive mantığı Tad Morose'un Sender of Thoughts albümünde görebilirsiniz. Bunu müziklerini benzetme açısından söylemiyorum, sadece müziklerindeki yapıyı anlatmaya çalışıyorum. Bu gruplardan çok daha fazla melodik bir yapıları olduğu kesin ve bu melodiyi birkaç yönden kurmuşlar. Bazen akustik arpejlerin arkasında giden baslar, bazense yırtıcı rifflerin arkasında giden zillerin kullanımıyla. Aslında bu da grubu oldukça zengin bir grup yapmış. Melodiyi hiç bir zaman bırakmıyorlar her parçanın bir tarafında mutlaka etkin bir melodi geçişi hissediyorsunuz. Ayrı bir noktada, Eddie Borremans'ın müzik içindeki etkinliğinden de bahsetmek gerek.

Albüm genel olarak baslarla desteklenen atmosfer ağırlıklı klavyelerle, basit gitar rifflerinin birleşimi gibi. Bunun üzeri, Eddie Borremans'ın çok güzel vokal melodileri ile süslenmiş. Genel melodi alt yapısı bundan ötürü vokale ait. Sololarda bu melodilerin bir üst seviyeye çıkarılmış enstrümantel halini görüyorsunuz. Hope and Fear ile o sanki basitleştirilmiş ama çok etkili olan riff yapısını grup size hemen hissettiriyor ama bir yandan melodik tarafının ne kadar güçlü olduğunu da gösteriyor. Bence böyle grupların farkı şurada; ilk dinleyişinizde hiç bir zaman size inanılmaz dedirtmiyor. Size sadece sıradan riffleri olan sıradan müzik kurguları olan hatta progressive bile değil sanki heavy progressive bir grupmuş gibi geliyor. Fakat işin gerçeğinin öyle olmadığı birkaç dinlemeden sonra ortaya çıkıyor. Novact böyle bir grup. Synthlerin kurduğu atmosfer her parçada hissediyorsunuz özellikle Path of Daggers ve So Help Me God gibi parçalarda. Burada Michiel Reessink'e bir parantez açmak istiyorum. Klavye kurgularını klasik müzik içindeki bir yapıyla oluşturduğunu düşünüyorum. Etkili ve devamlı giden parçayı sürükleyen bir çalış biçimi var. Bunun üzerine Wouter Wamelink'in sololarının bunu devam ettirmesiyle de parçalar mükemmel bir hal alıyor. Riff gidişatları içinde sön dönem Threshold'un (Dead Reckoning, Subsurface) riff gidişatını hissedebiliyorum. Fakat daha yuvarlak soundlarla kurgulanmış hali gibi. O kadar heavy bir yapısı yok.


Albümün genel sounduna gelecek olursak. Bir vokal bir sounda bu kadar etki eder mi diyor insan. Borremans'ın sesindeki renk soundun da aslında bu kadar yumuşak olmasını sağlayan etmenlerden bir tanesi. Zaten arkadaki klavye yürüyüşleri olsun, atmosferler olsun, gitarların tonlanması olsun, çok ince ve naif bir şekilde oluşturulmuş. Her parçada bu yapı var. Yani albümün belli kırılma anları yok, yükselen veya alçalan bir yapı içinde değil. Daha düz bir yapı içinde gidiyor. Sound ve parça yapıları o şekilde. Tabii ki bu rifflerin yırtıcı olmadığı anlamına gelmiyor. Amiyane tabirle gaza getirici bölümler bulunuyor. Tekrar Borremans'ın vokaline dönecek olursak her vokalde olamayacak bir ses rengi var. Bu yüzden grubu da çok büyük bir kişilik katmış durumda. Bazen vokal bu kadar önemli bir yerde olabiliyor. Eddie Borremans'da öyle bir vokal. Yumuşakta söylese, hırçın bir şekilde de söylese ses tonunda ki o kimlik kaybolmuyor. Metalin içinden gelmemiş biri olması bu açıdan etken olabilir.

Grubun davulcusu Martijn Peters gruba melodik anlamda ayrı bir anlam katan etmenlerden bir tanesi. Zilleri bu kadar melodik kullanması, grubun o melodik yapısını daha da derinleştirmiş. Yer yer onda Gavin Harrison'ın zil kullanımlarını hissediyorum. Özetleyecek olursak çok renkli, melodik olarak yoğun, etkili gitar soloları ile etkili atmosferlerin olduğu ve çok orjinal bir tona sahip bir vokalin bulunduğu bir albüm diyebiliriz.


Songs / Tracks Listing

1. Sharply Condemned (4:35)
2. Hope And Fear (5:35)
3. Eternal Life (5:23)
4. Path Of Daggers (4:53)
5. So Help Me God (7:02)
6. Flower (5:05)
7. The Rider (3:51)
8. Nothing Worth Fighting For (4:21)
9. Promises (6:03)
10. Bad Religion (5:36)

Line-up / Musicians
- Eddy Borremans / vocals
- Jeroen van Maanen / bass
- Martijn Peters / drums
- Michiel Reessink / keyboards
- Wouter Wamelink / guitars

Albümü buradan satın alabilirsiniz.

Albümü buradan dinleyebilirsiniz.

O benim için bir efsane: Vito Bratta

Son zamanlarda albüm odaklı bir şeyler yazdığımı fark ettim ve daha genel bir yazı yazmaya karar verdim. O da benim için efsane olan Vito Bratta yazısı oldu. Çocukluğumdan beri beni gitara özendiren ve hala da her dinleyişimde aynı duyguyla dinlediğim nadir müzisyenlerden biridir. Zamanında White Lion diye bir efsane olduysa bunda en büyük pay Vito'nundur. Türkiye'de Vito Bratta'yı, White Lion'ı detayıyla daha iyi anlatabilecek ve anlatmış olan insanlar var. Ben sadece kendi görüşlerimi sunacağım.

İlk dinleyişimde Vito'nun ben de bıraktığı etki sololarında temiz tonlarıydı. Eskiden videolarda izlersem bile Vito'nun bir gitardan öyle tonları nasıl çıkardığını aklım almıyordu. Ancak bir piano'dan böyle tonlar çıkabilir heralde diyordum. Ama tabii ki Eddie Van Halen'ı daha sonradan tanıyacaktım, ilk tanımam gereken insanı. Öncelikle şunu söylemeliyim ki Vito Bratta bir solo gitaristen öte bir müzisyendir. Vito'ya solo gitarist veya White Lion'ın gitaristi demek bana göre Vito'ya bir hakarettir. Çünkü o White Lion'ın ana damarıdır. Bunu ben zamanla anladım. Vito'nun, eğer White Lion dağılmasaydı neler yapabileceğini de Big Game ve Mane Attraction gibi albümlerde görebilirsiniz. Müziğe bakış açısının o 3-4 sene içerisinde ne kadar değiştiğini ve aslında ne kadar progressive bir anlayışa büründüğünü görürsünüz. Tabii ki Pride albümünün bambaşka bir yeri vardır. Tıpkı Savatage'ın Streets albümünün bambaşka bir yerde olduğu gibi. Fakat bu albümlerdeki gelişim göz ardı edilemez.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...