29 Ekim 2010 Cuma

Amaseffer - Slaves For Life (2008)

Bu yazımda İsrailli bir grup olan Amaseffer'den bahsedeceğim, çok dolu ve her yönüyle çok derin bir albüm olan Slaves for Life albümünden. Albüm her anında size bir hikayenin içinde olduğunuzu hissettiriyor. O kadar akıcı bir sentez var ki albüm sizi alıp götürüyor. Orphaned Land'den Kobi Farhi o gene ağıt yakarcasına vokalleri albümü mükemmel bir atmosfer içine sokmuş. Agresif rifflerin bu kadar naif doğu melodileriyle birleşimini sağlamak o kadar kolay değil. Senfonik öğeleri müziğin içine o kadar güzel yedirmişler ki insanı esas içine alan o doğu ezgili flütlerin o atmosferle birleşimi olmuş.

Sorrow ile başlayan hikaye albüme adını veren Slaves for Life ile kendini daha fazla belli etmeye başlıyor. Bu kadar doğu tabanlı bir müziğin içine batı etkisinde senfoniler koymaktan çekinmemeleri beni etkiledi. Vokallerde bulunan Mats Leven zaten bunu hissettiren etkenlerin başında geliyor. Gırtlaktan yaptığı, biraz kirli olan vokaller bu dolu soundun içine mükemmel yerleştirilmiş. Müziğin gidişatında oldukça Orphaned Land The Never Ending albümünü hissedebilirsiniz. Özellikle süreklilik arzeden ve yavaş yavaş patlayan sololarda oldukça benzerlik var. Birth of Deliverence parçasından sonra bu yapıyı oturtmaya başlıyorlar albüme. Midian'da artık doğu ezgilerinin daha derinlerine inmeye başlıyorsunuz ve gerçekten bir ağıt havasında. Bu bölümlerde oldukça farklı enstrüman kullanmışlar, Hint müziği bile duyabiliyorsunuz bu yüzden. Tek bir noktaya bağlı kalmadan farklı unsurları bir arada kullanmışlar. Bir de bunun üzerine Mats Leven'ın vokalleri gelince tam oturmuş bir sentez ortaya çıkmış. Bunun dışında teknikalete de gerçekten üst seviyelerde.(Özellikle Ten Plagues'ta senfonik yapıyla birlikte zirveye çıkıyor.) Wooden Staff'ta gitar solosu ve enstrüman hakimiyeti açısından kendini gösteren bir parça olmuş.


Akustik partisyonlar, çoğunlukla müziğin içine hüznü yerleştirmiş. Hikayenin müzik eşliğinde bağlantılı olarak devam etmesinde büyük katkısı var. Bu noktada mükemmel bir progressive yapıdan söz edebiliriz. Melodiler o kadar yerli yerinde kullanılmış ki belki de kendi başına fazla bir anlam ifade etmeyen melodiler çok güçlü hale gelmiş. Yer yer bir melodi yakalıyorlar ve o melodi ruhunun derinliklerine işleyinceye kadar devam ettiriyorlar. Bunun gerçekten başka bir tarifi yok. Midian albümün bu açıdan belki de en güçlü parçası. Zipporah'ta ise Maya Avraham'ın mükemmel sesini duyuyoruz. Bu parça Midian'ın doğu ezgilerinin daha derin işlendiği bir parça gibi. Mats Leven, Kobi Farhi ve Maya Avraham düeti gibi olmuş. Bu parçadaki gizli bir şekilde konulmuş pianolar ve akustikler insanı derinden etkiliyor. Hikaye ile paralel giden dış sesleri gerçekçi olması açısından bol bol kullanmışlar. Sert rifflerin varlığına rağmen, albüm aslında oldukça yumuşak hatları olan bir albüm. Akustikler ve pianolar etkili bir biçimde kullanılıyor. Albümün genelindeki akustik tonlarına ve bu kadar atmosfer odaklı kullanılışına hayran kaldım.

Bunu vokalde bir problem gördüğümden dolayı söylemiyorum ama Vanden Plas'tan Andy Kuntz denilince gerçekten heyecanlanıyorum. Andy'nin son anda olmadığını duyunca acaba olsaydı nasıl olurdu sorusunu bana sordurdu. Mükemmel olacağı kesin ama gene de ben Mats Leven'dan baya memnun kaldım. Sound olarak zaten oldukça Vanden Plas hissedebiliyorsunuz. Müzik yapısı açısından da benzerlikler taşıyor zaten. Onların daha orta çağ avrupası folk etkileri burada doğu ezgili bir müzikte vücut bulmuş gibi. Oranlar açısından fark var tabii. Vanden Plas her zaman daha metaldir.

Bu albümü özetleyebilmek mümkün değil ama kısaca güçlü rifflerin, güçlü melodiler ve mükemmel piano ve akusik partisyonlarla birleştiği aynı zamanda da progressive'in derinliklerine inen bir albüm olarak tanımlayabilirim.

Songs / Tracks Listing

01. Sorrow (2:41)
02. Slaves For Life (8:28)
03. Birth Of Deliverance (11:11)
04. Midian (11:48)
05. Zipporah (6:10)
06. Burning Bush (6:31)
07. The Wooden Staff (9:13)
08. Return To Egypt (3:26)
09. Ten Plagues (11:29)
10. Land Of The Dead (6:54)

Line-up / Musicians

- Erez Yohanan / drums, percussion
- Yuval Kramer / guitar
- Hanan Avramovich / guitar

Also appearing:

Mats Leven / all lead and backing vocals
Kobi Farhi / all oriental vocals (courtesy of Century Media Records)
Angela Gossow / growl vocals on Midian (courtesy of Savage Messiah Records)
Yotam Avni / growl vocals on Midian
Maya Avraham / female vocals on Zipporah (courtesy of Helicon Records)
Amir Gvirtzman / flutes
Yatziv Caspi / tablas on Slaves For Life and Midian
Yair Yona / bass guitar on Zipporah and The Burning Bush
Choir on Land of the Dead / Kobi Farhi, Iftach Levi, Shiran Shahar, Yochai Davidof, Adva Kramer, Hanan Avramovich, Erez Yohanan, Yuval Kramer, Ma'ayan Gabay and Yotam Avni

Albümü buradan satın alabilirsiniz.

Albümü buradan dinleyebilirsiniz.

19 Ekim 2010 Salı

Thought Chamber - Angular Perceptions


Bu gruba dikkat!! Thought Chamber değerini zamanla daha çok anladığım ve daha fazla değer vermeye başladığım gruplardan biri. Enchant'tan Ted Leonard'ın bu grupta olması da beni açıkçası etkiledi. Çünkü grup, Enchant'tan daha fazla enstrüman müziği barındıran bir grup. Enstrümantel yerlerde oldukça fusion etkisini müzik yapısında hissedebileceğiniz bir grup. Daha agresifler. Böyle bir albüme Ted Leonard'ın sesini de oturttuğunuz zaman zaten ortaya bambaşka bir şey çıkıyor. Burada tabii Michael Harris'in virtüozite yapısı müziğin tabanını oluşturuyor. Ayrıca sweapleri ile de müzikal açıdan oldukça zenginlik katan bir anlayışı var.

Grup klasik bir progressive metal grubu ekseninde gibi görünse de içinde çok farklı enstrümantel farklılıklar yaşatabilen bir grup. Grup elemanlarının birbirleri arasındaki uyum mükemmel diyebilirim. Michael Harris'in kendini gösterdiği solo albüm tadında fusionvari yerler oldukça yoğunlukta. Enstrümantel bölümlerde yer yer Derek Blakley'nin slapleri ayrı bir agresiflik katmış. Soundun bas tarafından oldukça desteklendiğini görebiliyoruz bunun yanında akustiklerin de o aradaki müzikal geçişleri mükemmel bir şekilde kontrol ettiğini hissedebiliyorsunuz. Bol bol klavye, gitar atışmaları görebileceğiniz bir albüm. Progressive metal tarafı ne kadar güçlü bir albüm olsa da bir yandan hiçbir zaman prog rock kalıplarını bırakmak istemeyen bir grup görüntüsünde. Bunu gerek akustik arpejlerde gerekse de enstrümantel yerlerde ritm yapısı ile gösteriyor. (Özellikle Balance of One parçasında hissedebiliyorsun o ritm yapısını.)


Açılış parçası olan Premonition ile albüm adeta ben enstrüman açısından çok güçlü bir albümüm diye bağırıyor. Ama içindeki o küçük nüansları kaçırmamak gerek. Duygusal geçişleri ve aradaki akustiklerle birlikte giden karanlık klavye geçişlerini. Arka arkaya dinlediğim zaman bazen Beyond Twilight bile hissetmiyor değilim. Çok ilginç tarafları var gerçekten grubun. Bazen size mutlu bir görüntü çizerken bir yandan da o kaotik havasını hiç bir zaman bırakmıyor. Grup, Mr Qwinkle's Therapy parçası ile birlikte albümün içindeki o enstrümantel fusionvari yapıyı doruğa ulaştırıyor adeta. Accidently on Purpose parçasının habercisi niteliğinde. Belli bir açıdan albümün patlama noktası diyebiliriz. Özellikle bu parçada 70'lerin prog rock teknik yapıları ile virtüoziteyi çok iyi oturttuklarını düşünüyorum. God Of Oblique parçası ile birlikte aslında Ted Leoanard'ın ne kadar agresif bir vokal olabileceğini de görüyoruz. Agresif ve karamsar bir tekniğin olduğunu söyleyebilirim bu parçada. Silent Shore ise folkvari akustik pasajlarıyla albümün belli bir dinlenme merkezi gibi. Bu parçada oldukça enstrüman açısından zenginlik bulabilirsiniz. Albümün son parçası olan A Mind Beyond ise albümün ne kadar kendi içinde bir kalıp oturttuğunun göstergesi aslında. Albümün başında zaman zaman hissedilen o karanlık hava burada daha da su üstüne çıkarılmış. Buradaki fark jazzvari gitar gidişleri ile sentezlenmiş olması. Sanki eksik bir nokta var da onu tamamlamışlar gibi.

Ted Leonard'a gelecek olursak. Enchant'ta yaptığı vokalden daha renkli bir sesi ve duygusu olduğu kanaatine vardım. Bunu biraz da müzikteki değişimler yol açmış. Farklı melodilerin teknikalite ile birlikte yoğun olarak kullanılması doğal olarak vokalde de bir etki yaratmış ve Ted Leonard'ın bunu çok rahat bir şekilde kaldırabildiğini düşünüyorum. Nerede söylerse söylesin sesindeki duygusallık hiçbir zaman kaybolmuyor. Bu kadar tekniğin olduğu bir müziğin içinde bile duygusunu çok rahat bir şekilde aktarabiliyor.

Davulun riff geçişlerindeki etkinliğini göz ardı etmemek gerek. Bunu sadece davullarla oluşturmuyolar tabii ki gerektiğinde jazz geçişlerle de sağlıyorlar. Ama davulların tomlardaki geçişleri çok güçlü. Rob Stankiewicz müzikteki teknik devamlılığı sağlaması açısından çok önemli bir etki yaratmış.

Songs / Tracks Listing

1. Premonition (2:12)
2. Sacred Treasure (7:07)
3. A Legend's Avalon (5:48)
4. Balance of One (6:18)
5. Mr Qwinkle's Therapy (5:32)
6. Transmigration of Souls (6:41)
7. God Of Oblique (5:10)
8. Silent Shore (3:40)
9. Accidently on Purpose (4:53)
10. A Mind Beyond (7:38)

Line-up / Musicians

- Derek Blakley / bass
- Michael Harris / guitar,keyboards,vocals
- Ted Leonard / vocals
- Rob Stankiewicz / drums
- Bobby Williamson / keyboards

Albümü buradan satın alabilirsiniz.

Albümü buradan dinleyebilirsiniz.

12 Ekim 2010 Salı

Vanden Plas - Seraphic Clockwork

Christ O gibi mükemmel bir albümden sonra böyle bir albüm çıkarmaları beni hayretler içinde bıraktı. Düzenleme ve sound olarak kendilerini oldukça geliştirmişler. Bundan dolayı ortaya müzikal anlamda daha oturmuş bir albüm ortaya çıkmış. Christ O'ı kesinlikle küçümsemiyorum ama favori albümüm Seraphic Clockwork oldu şimdiden. Çok enerjik başlayan ama aynı zamanda Christ O'a göre daha fazla akustik soundların bulunduğu bir albüm olmuş. Müziklerini daha konsept hale getirmişler. Soloların gidişatı parça içinde akıp gidiyor adeta ve bununla birlikte inanılmaz akustik, piano partisyonları var. Albümün akustik kısımları oldukça etkileyici. Bunların üstüne o derin gitar soundları da eklenince, tadından yenmez bir hal almış gerçekten. Vokallerde gene aynı melodik yapıyı kullanıyorlar. Beyond Daylight'tan bu yana kendilerini bunun üzerine geliştiriyorlar zaten. Vanden Plas'ın en güzel yönlerinden biri pianolarıdır belki de. Oldukça etkili kullanırlar. Bu albümde de oldukça etkili buldum. Tam zamanında müziğin içine girip çıkıyor. Andy Kuntz'un sesi akustik bölümlerde insanı oldukça etkiliyor. Ses tonu daha fazla ortaya çıkıyor ve insanı duygusallaştırıyor.

Albüm Quicksilver parçasına kadar dinamizmi ve duygusallığı hiç elden bırakmıyor. Çok keskin, hızlı bir şekilde vücut değiştiren bir albüm konumundayken bu parçadan sonra o pianolarla birlikte giden flüt partisyonları albümün duygusal olarak patlama noktası oluyor. Albümün başında sert rifflerle giden melodileri daha fazla enstrümanla doruğa çıkarıyorlar. Albümdeki her solonun vokal gidişatlarına bağlanması beni oldukça etkiledi. Sonlarda bunu daha fazla hissediyorum. Solonun dinamizmini tamamlar gibi.


Davullar kusursuz bir şekilde tonlanmış kesinlikle. Her vurguyu tek tek net bir şekilde duyabiliyorsun. Dört dörtlük olmuş gerçekten. Oldukça dolgun tonlar, bas sesini daha ön plana çıkaran çift kross gidişleri. Diyecek bir şey bulamıyorum gerçekten.

Vanden Plas genel olarak Dream Theater eksenli bir müzik grubu olarak görülür. Artık bu albümden sonra artık bundan iyice sıyrıldıklarını kanıtladılar. O epicvari melodik yapıyı her albümlerinde daha düzenli bir şekilde yerleştiriyorlar. Aynı zamanda bunun yanında sert soundları da es geçmiyorlar. Tabii o gene klasik progressive metal anlayışı devam ediyor. Artık bambaşka bir şey beklenemez Vanden Plas'tan zaten ama zaman geçtikçe o anlayışın üstüne bir tuğla daha koyarak devam ediyorlar.


Songs / Tracks Listing

1. Frequency
2. Holes In The Sky
3. Scar of an Angel
4. Sound of Blood
5. The Final Murder
6. Quicksilver
7. Rush of Silence
8. On My Way to Jerusalem

- Andy Kuntz / vocals
- Stephan Lill / guitars
- Torsten Reichert / bass
- Andreas Lill / drums
- Günter Werno / keyboards

Albümü buradan dinleyebilirsiniz.

Albümü buradan satın alabilirsiniz.

8 Ekim 2010 Cuma

Wolverine - Still (Hikayenin Sonu)

Wolverine'nın bu 2006 çıkışlı Still adlı bu albümünü çok geç değerini anladığım için kendimi kınıyorum aslında. Bu kadar muhteşem bir albümü nasıl birkaç kere dinleyip es geçmişim diye kendime kızıyorum. Wolverine grubuyla olan maceram aslında The Window Purpose albümüyle başladı ama grup o günden bugüne müzik anlamında evrim geçirdi. Cold Light of Monday albümünde inanılmaz bir değişim yaşadı. Daha sonra da Still gibi bir şaheser ortaya çıktı. Hadi bu grubun E.P'si falan yok mudur diyorsan. Fervent Dream'i keşfedersen ondan daha iyi bir E.P bulamazsın heralde. Ben o E.P'yi albümlerinin arasına kesinlikle koyarım, o kadar muhteşem bir E.P . Tabii orada Stefan Zell'in sesinin şimdiki kadar gelişmiş ve olgunlaşmış göremezsin ama gene de hiç boş bir E.P değil.

Albüme gelecek olursak. Albümün etkileyici ve güçlü bir melodik yapısı var. İnsanı gerçekten derinden etkiliyor. Klavye kullanımlarına aşık oldum diyebilirim. Cold Light of Monday'de de bunu hissedebiliyosunuz ama burada daha distortion ağırlıklı kullanılmış. Cold Light kadar içinde elektronik öğe barındıran bir albüm değil ama gene o müziğin devamı niteliğinde bir albüm olmuş. Aşırı derecede Porcupine Tree'nin ritm yapısını hissedebiliyorsunuz. Stefan Zell'in sesinin gittikçe daha iyi olduğunu söyleyebilirim. The Window Purpose kadar detaycı bir albüm olduğunu söyleyebilirim. Atmosfer konusunda birçok şeyi eksik etmek istememişler. Müziğin, melodilerin altında oldukça detay duyabiliyorsunuz. Albümün girişini ve bitişini etkili bir biçimde yapmışlar.


A House of Plague ile insanın iştahını kabartan, Nothing More parçası ile hem dinlendiren hem de duygusallaştıran, And She Slowly Dies ile de insanın ruhunda derin bir etki bırakan bir albüm. Cold Light of Monday'in o özellikle albümün başındaki mellotronlu karanlık havası biraz dağılmış bu albümde. Karamsarlıktan çok hüzün hakim.

Albümün genelinde giden akustik pasajlar oldukça zengin bir hale getirmiş albümü. Davulun akustik arpejlerle uyumu albümün alt yapısını oluşturmuş. (Bu da biraz Cold Light'tan gelen bir şey tabii ki.) Üstüne de mükemmel diyebileceğim bir melodik yapı getirilmiş. Bu melodik yapı aslında Wolverine'ın genelinde olan bir yapı ama bu albümde doruğa çıkmış. The Window Purpose gibi albümlerde tekniğin bol olması biraz geride bırakabiliyordu ama bu albümde iyice ortaya çıkmış. Parçaların çoğunun akustik arpejler üzerine yazıldığını görebilirsiniz.

Bundan sonra çıkaracakları albüm nasıl olur bilemem. Ama buna bir örnek olarak Nightingale örnek verilebilir herhalde. O muhteşem dört albümlük konseptin ardından daha hard rock alt yapılı bir albüm gelmişti. Ama burada Wolverine'nın bu üç albümlük konseptinden sonra gittiği yolu fazla değiştireceğini sanmıyorum.

Sonuç olarak şiddetle tavsiye ettiğim bir albüm. Progressive severlerin mutlaka dinlemesi gerekir.

Songs / Tracks Listing

1. A House of Plague (6:52)
2. Bleeding (5:21)
3. Taste of Sand (6:02)
4. Nothing More (4:11)
5. Sleepy Town (4:13)
6. Liar on the Mount (5:43)
7. Hiding (4:14)
8. This Cold Heart of Mine (7:52)
9. And She Slowly Dies (7:40)

- Stefan Zell / lead & backing vocals
- Mikael Zell / electric & acoustic guitar
- Thomas Jansson / bass, double bass
- Marcus Losbjer / drums, percussion, programming
- Per Hendriksson / keyboards, organ, Rhodes


Albümü buradan dinleyebilirsiniz.

Albümü buradan satın alabilirsiniz.

6 Ekim 2010 Çarşamba

Redemption - Snowfall on Judgment Day

Öncelikle şunu söylemeliyim ki Redemption grubuna olan ilgimin ilk nedeni Ray Alder oldu. Fates Warning'de hayranlıkla dinlediğim bir vokal olması beni bu gruba itti ama sonrasında grupta çok daha fazlasını bulduğumu söyleyebilirim. Hiç çekinmeden koyulan thrash riffleri, onlarla birlikte giden inanılmaz vokal melodileri ve mükemmel diyebileceğim bir düzenleme anlayışı. Fullness of Time ilk vurulduğum albüm olsa da Snowfall on Judgment Day beni bitiren albümleri oldu.

Müziğin detaylarına geçicek olursak. Albüm gene thrash rifflerinin progressive bir anlayış içinde eritildiği bir albüm ama bu sefer Fullness of Time kadar yuvarlak soundların içinde değil.(Bu söylediklerimden grubun Progressive Thrash yaptığı anlamı çıkmasın) Fullness of Time'ın ilginç bir yönü vardır benim için. Albümde inanılmaz thrash riffleriyle doludur ama soundunun o yumuşaklığından dolayı o agresifliği vermez. Bu albümde o riffleri hissedebiliyorsunuz. Daha keskin soundlar olduğu kesin. Böyle bir sound arkada gerçekten çok iyi olan piano partisyonları ile birleşince ortaya 2009'un en iyi albümlerinden biri çıkmış. Gitar soloları karşılıklı atışmalar gene mükemmel olmuş. İlginç olan bir kısmı, neo klasik etki taşıyan bu soloları kendi melodi anlayışlarıyla birleştirip ortaya mükemmel bir tat çıkarmaları olmuş.


Bu albümde beni büyüleyen kesinlikle nakaratların arkasında gizli olan pianolar oldu. Albümün birkaç yerinde kaybolup daha sonra bir yerlere gizleniyor sanki. Ama ortaya çıktığında bütün parçanın gidişatını belli ediyor neredeyse. Sanki vokal medodilerini tamamlar şekilde kullanmışlar. Vokal melodisiyle aynı gidiyor ama sanki bir adım daha fazlasını yaparak ona daha büyük bir anlam katıyor.

Ray Alder'ada bir parantez açmak gerekir diye düşünüyorum. Her geçen gün daha fazla sevdiğim bir vokalist oluyor. Ses tonu arkadaki müziğe göre inanılmaz farklı duygular katabiliyor ki, bu da aslında ne kadar mükemmel bir ses tonu olduğunu kanıtlıyor. Fates Warning'de dinlediğiniz zaman, örneğin Apsog'u ele alıcak olursak o atmosferin içinde o ses tonu derin duygular hissetmenizi ve kendinizden geçmenizi sağlıyor. Redemption gibi daha açık müziklerde ise bambaşka bir duygulara sebep olabiliyor. İki ayrı kişilik gibi ama bunu ses tonunu veya söyleyiş biçimini değiştirerek yapmıyor arkadaki müzik bunu ortaya çıkarıyor. James Labrie'de de aynı duyguya kapılıyorum. Bu gerçekten bir vokal için mükemmel bir şey olmalı.

Albümde melodi yoğunluğu hiçbir zaman bitmiyor. Sert riffler giderken bile vokal ve gizlenmiş pianolarla devamlı bir duygu aktarımı var. Bu albümün ilerde oldukça değişik yönlerinin ortaya çıkacağını düşünüyorum.

Chris Quirarte'nin ayrı bir tarafı var benim için. Ataklardaki partisyonlarına gerçekten hasta olduğum bir davulcu, bazı yerler düzmüş gibi geliyor ama müziğe o kadar güzel oturuyor ki muhteşem bir hava veriyor müziğe.

Ama şunu gene belirtmeliyim; müziği ayakta tutan ve Redemption'ı benim gözümde daha derinleştiren, duygusallaştıran, klavyeler oldu.

Songs / Tracks Listing

1. Peel (6:31)
2. Walls (6:57)
3. Leviathan Rising (6:42)
4. Black and White World (8:03)
5. Unformed (6:30)
6. Keep Breathing (7:37)
7. Another Day Dies (5:15)
8. What Will You Say (5:20)
9. Fistful of Sand (6:35)
10. Love Kills Us All / Life in One Day (11:00)

- Ray Alder / vocals
- Nicolas van Dyk / guitar, keyboard
- Bernie Versailles / guitar
- Sean Andrews / bass
- Greg Hoshariah / keyboard
- Chris Quirarte / drums


Albümü buradan dinleyebilirsiniz.

Albümü buradan satın alabilirsiniz.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...